Öğrenci Faaliyeti yazıları | Deprem Ve Gönüllülük Anlayışı Üzerine
6 Şubat sabahı Maraş, Pazarcık merkezli gerçekleşen deprem ile birlikte 11 kentte kâr odaklı yapılandırmanın sonucunda büyük yıkımlar ve kayıplar yaşandı. Ard arda yaşanan depremler sonucu yaratılan yıkım ve hasar, depremin boyutlarını idrak etmeyi zorlayacak düzeyde büyüktü. Van, İzmir, Elazığ depremlerinden hafızamızda taze duran Saray Faşizmi’nin böylesi kriz anlarındaki hareket tarzı yeniden su yüzüne çıkardı. Depremin 11 ili etkilemesi ve ortaya çıkan yıkımın büyüklüğü ile birlikte son yıllarda meşruluğu sarsılan Saray’ın, AFAD ve Kızılay rezilliği halkların öfkesini biledi. Saray Faşizmi, 6 Şubat’tan itibaren hiçbir konuda yürütmediği ve yürütemediği aktif çalışmalarının karşılığında aldığı faturayı deprem bölgelerinde umudu ve dayanışmayı örgütleyen devrimcilere, demokratik dayanışma inisiyatiflerine ve belediyelere kesmeye çalıştı. Deprem için meydanlarından, saraylarından ders diye naralar atanlar bu depremde de sınıfta kaldı. Saray’ın fıtratı budur…
Devrimci örgütler ve siyasi partiler ise depremin ilk günlerinden itibaren bölgede devrimci dayanışmanın örneklerini kurulan aşevlerinden, çocuk ve kadın çalışmalarına kadar göstererek büyük bir süreci sırtlandı, sırtlanmaya çalıştı. Fakat bugün dikkat etmemiz gereken bir nokta yakıcılığını koruyor: kapitalizmin yarattığı gönüllülük algısı ile devrimci dayanışma arasındaki açı farkı.
Neoliberal hegemonyanın bireyi yeniden inşa ederken onu toplamdan ayırarak yalnızlık ve bencillik ile kuşatması böylesi kriz dönemlerinde her zamankinden daha fazla gün yüzüne çıkıyor. Neoliberalizmin karaktere yönelik saldırıları bireyin toplumsal olana sırtını dönmesi ve her olayda kendisine sonuç çıkarma eğilimine yol açmasına sebebiyet veriyor. Nitekim depremde de bununla karşılaştık. Toplumsal bir afet olarak depremde birey, vicdani sorumluluğunu kendi değer yargılarına göre yerine getirmeye çalıştı. Vicdan ve yardımlaşma değerleri ile ortaya çıkan bu sonuç bugünlerde “gönüllülük” kavramı altında kendini somutladı. Bunun ilk günlerdeki karşılığını AFAD gönüllülüğü üzerinden gördük. Ardından AFAD’ın yetersizliği göz önüne alınarak bu gönüllülük yerini demokratik dayanışma inisiyatiflerine bırakmaya başladı.
Gönüllülük/ gönüllü kavramının anlattığı, vicdani ve sosyal projeler kapsamında yan yana gelerek sistemin kapsamadığı “dezavantajlı” gruplara dair STK veya dernek çatısı altında yürütülen çalışmalarda rol almaktır. Bütünsel noktadan da STK’ların işlevi, kapitalizmin toplumsal yaşamdaki sorumluluğunu silikleştirmek ve toplumsal sorunları sistem içi çözümlere itmektir. Fakat birey buraya tüm plana ikna olarak dahil olmaz, vicdani sorumluluk olarak anlatılan sürece dahil olur. Buna karşı devrimci yapıların dayanışma faaliyetleri, kuşatılan bireyin anlam dünyasını ve bu anlam dünyasının toplumsal dayanışma süreçlerinde genişlemesini ufkuna koyarak inşa olur.
Depremde kapitalist devletin önceliği, ekonomi ve siyasal muktedirliğinin devamı yönünde seyreder. Toplumsal dayanışmayı ve devletin önceliklerini teşhir etmeyi önüne koyan siyasi yapıların deprem bölgelerinde gerçekleştirdiği çalışmaları bu anlamda basit bir dayanışma pratiğinin ötesinde yer alır. Gönüllülüğe indirgenemeyecek anlayış ve tarz nüvelerini bu zeminlerde vermektedir. Gönüllülük kavramını deprem ile birlikte kullanırken dikkat etmemiz gereken husus bu noktadan itibaren başlıyor. Gönüllülük, deprem bölgelerinde bugün apolitik bir tutum olarak formülize edilmektedir. Herhangi bir siyasi parti veya örgüt ile çalışmamanın daha fazla şeffaflık getirdiği algısı güçlenmekte, toplum ile devrimciler arasındaki mesafe dolaylı yoldan açılmaktadır.
“Deprem günlerinde siyaset yapmayalım” temelinde gelişen gönüllülük anlayışı, devrimci demokrat güçlere karşı her gün kendisini yeniden örgütlüyor. Örgütlü mücadele, neoliberal kavramlar ile dışlanıyor, tasfiye ediliyor. Bu neoliberal “gönüllülük” anlayışına karşı mücadeleyi çok yönlü kavrayarak kavram dünyamızı yeniden düşünmemizin gerekliliği bir kez daha önemini devrimcilere anlatıyor. Neoliberal hegemonyanın saldırıları tek bir çizgide gelişmiyor, halkların dayanışma güdüsünü içererek yalnızlığı örgütlemeye devam ediyor. Dayanışmanın heyecanı ile yaratılan kapitalizmin gönüllülük anlayışı, yarın yıkılan kentleri yeniden inşa ederken her birimizi örgütsüz ve kimsesiz bırakmaya hazırlanıyor.