Üniversite ve Bilgi Üretimi Üzerine

Hakikatin buharlaştığı ya da ayrımının zor olduğu bu çağda bilginin bir meta olarak alınıp satılmasıyla doğru olan bilgiye erişmek günden güne zorlaşıyor. Epistemolojinin yeni bir ufka ihtiyacı olduğu aşikar… Aydınlanma, ‘insanın bilgi ile özgürleştiğini söylerken, bilgiyi bir güç ve denetim mekanizması haline getirmiş olup bilginin egemenlerin tahakkümü içerisinde değiştirip dönüşmesinin yolunu açmıştır. Hakikatten ‘araçsal akıl’ vasıtasıyla usul usul uzaklaşan bilgi; bulanıklaşmış, böylece epistemolojinin sağlam-somut zemini kayganlaşmıştır. Toplumsal bir fayda gözetmeyen epistemoloji, soyut olmakla kalmayıp özneyi de toplumsal çatışmalardan sıyırarak somut olanın bilgisine yabancılaştırmıştır. Episteme, (bilgi) içerisinde yer aldığı kapitalist sistem tarafından sömürülmekte ve sermayenin yararına bir epistemoloji (bilgi süreci) yaratılmaktadır. Sermayenin yararına oluşan-oluşturulan bilginin yansımalarını üniversitelerdeki bilgi üretim süreçlerinde de görmekteyiz.

21 yıllık yıkımın sorumlusu olan AKP iktidarı, 21 yıl içerisinde üniversitelerdeki bilgi üretim süreçlerine saldırarak eğitimin kendisini piyasacı ve niteliksiz bir hale sürüklemiştir. Bunu sermaye yararına bilgi ürettiği teknofestlerde, kariyer vadettiği teknoparklarda, kendi militan kitlesini yaratmak için açtığı taşra üniversitelerin derinleştirmiştir. Var olan geleneksel üniversitelerdeki bilgi üretim süreçlerine zarar vermek içinse; üniversiteleri bölerek, akademisyenleri KHK’lar ile ihraç ederek ve saray faşizminin üniversitelerdeki temsilcisi YÖK’ü kullanarak yapmıştır. Pandemi süreci, üniversitenin tahribatını giderek arttırdı, online eğitim süreci ile oluşan mekansızlık bu tahribata kalıcı hasarlar verdi. Pandemiyle, üniversite kavramı kamusallıktan giderek uzaklaştı, üniversiteli olma hali silikleşti; online eğitim ile bilgisayar başından mezun olan, üniversitedeki toplumsallık ile tanışmayan, üniversiteyi derse girip çıkmaktan ibaret gören bir gençliğin oluşumunun önü açıldı.

Neoliberalizm tarafından kuşatılan eğitimin pandemide online hale evrilmesi, üniversite, bilgi ve üniversiteli arasındaki bağlamı zedeledi. Pandemi sonrasında üniversite özneleri tarafından onarılmak istenen bu bağlam, depremle gelen ikinci bir online eğitim kararıyla kalıcı yarıklar oluşturarak geri dönülmez bir hale evrildi. Bu iki durum, üniversitelerin toplum için bilgi üreten pencereleri çatırdatarak eğitimde iki temel kesinti yarattı. Pandemi döneminden tanışık olduğumuz online eğitim, AKP’nin 21 yıldır toplum ve üniversite arasında örmek istediği duvarın somut halidir. Oluşturulan bu duvar sebebi ile kampüse gidemeyen, kampüste politikleşemeyen, gündelik hayat ile çarpışmadan yalnızca sosyal medya üzerinden geçici ve pratiğe yansımayan öğrenci muhalefeti, kalıcı politik zeminler oluşturamamıştır. Bu zeminlerin oluşturulamaması öğrenci gençlik ve üniversite arasına sınır koymuş, bu mekansal uzaklık ve sınır birinci kesinti sürecini oluşturulmuştur. Üniversiteliyi eve sıkıştırıp tüm kolektif bilgi süreçlerini yok etmeye çalışan siyasal iktidar, pandemi sonrasında da online eğitimi bir yöntem olarak kullanmaya devam etti. Memleketi sarsan depremlerin birer toplumsal felakete dönüşmesinin ardından üniversitelerde kurulan deprem dayanışma ağları dahi iktidar tarafından tehdit olarak görüldü ve iktidar, çareyi üniversiteleri kapatmakta -eğitime ara vermekte- buldu. Eğitime ara verilmesinin ‘’bahanesi’’ ise niteliksiz, küçük ve soğuk KYK yurtlarının depremzedelerin kullanıma açılacağı oldu. Deprem ile hibrit olan eğitim, internete erişilememesi halinde bilgiye erişilmemesinin şartını oluştururken üniversitelilere, mekanını unutturarak evden ‘konforlu’ bir şekilde derse girme olanağı verir. Böylece bilgi süreçlerini kamusal alan olan üniversiteden uzaklaştırarak öğrenci gençlik üzerinde kalıcı nitelik sorunu yaratarak ikinci kesinti sürecini oluşturulmuştur.

Üniversitelerin neoliberal bir dönüşüme sokularak –özellikle vakıf üniversitelerinin yaygınlaşmasıyla- bilginin satın alınan bir meta haline getirildiği yaklaşık 21 yıllık süreçte sınıfsal çelişkiler keskinleşmişken, pandemi ve deprem süreçlerinde bir mekansızlaştırma politikası olarak başlatılan online eğitim boyunca sınıfsal çelişkilerin de keskinliği arttı. Online eğitime erişebilecek nitelikli teknolojik ekipmana, hatta mekana sahip olamayan üniversiteliler bilgi üretim sürecinin dışına itildi, üniversiteli olma haline yabancılaştırıldı. Bu mekansızlaştırma politikası toplumsal bilgi üretim sürecini zedelemekle kalmayıp yalnızca sermaye odaklı bir bilgi üretim sürecine dönüştürüldü. Toplumsal bilgi üretim sürecinin zedelenmesiyle memleketle üniversitenin bağı da koparılarak üniversitelilerin yan yana gelme ve politikleşme alanlarına da darbe vurulmuş oldu. Haliyle online eğitimin yarattığı bu iki kesinti; sermaye odaklı, toplumla arasında duvar örülmüş üniversitelerin yaratılmasına sebep oldu.

Sonuç Yerine:

Mekansızlaştırmanın yarattığı tahribat bugünümüzü etkilemekle beraber; üniversitelerde, kampüslerde biriktirilen ortak deneyimlere ve gelecekteki üniversite tahayyülümüzün kendisine de bir saldırı. Kesintilerle yok edilmeye ve boşaltılmaya çalışılan kampüsler üniversitelilerin toplumsal bilgi ürettiği, bu bilgiyi gündelik yaşantıya aktardığı ve uyguladığı, aynı zamanda kolektifleştirdiği ve kendi sözünü ürettiği alanlardır. Zira üniversiteler, yukarıda bahsettiğimiz kesintileri kendi doğası gereği reddeden; üniversitelilerin, bu kesintilerin karşısına tarihsel hafızası ve mücadelesini koyduğu alanlardır. Bugünün koşulları, tüm bu kesintilere rağmen tarihsel hafızamızı diri tutup yaratılan boşlukları mücadele birikimiyle doldurmayı gerektiriyor.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir