Dünya’nın En Büyük İş Cinayetlerinden Biri Rana Plaza 10. Yılında – Saurav Sarkar

Çeviren: Elif Küçükakgül

On yıl önce, 24 Nisan’da, Bangladeş’teki tekstil fabrikası Rana Plaza’nın çökmesiyle 1.130’dan fazla işçi hayatını kaybetti. Tekstil sektörü tarihinin bu en kötü faciasından on yıl sonra, benzer başka bir faciayı önlemek için gereken düzenlemeler halâ hayata geçirilmedi.
New York Times,” Tekstil fabrikasındaki yangın, kutulara düzgünce katlanmış polo gömleklerin tutuşmayı bekleyen alevler için güzel bir şölen yaptığı dördüncü katta başladı.” diye yazdı.

25 Kasım 2000’de Bangladeş Dakka’ya yaklaşık 56 kilometre uzaklıktaki Chowdhury Knitwears’taki felakette elli iki kişi hayatını kaybetmişti.
İlerleyen yıllarda bu yangının tipik bir olay olduğunu öğrendim. Aylar, yıllar sonra yangın gibi endüstriyel felaketler Bangladeş’teki tekstil endüstrisinin başına bela olmaya devam etti. Times’takine benzer makalelerin etkisine kapılmış hissetmeye başladım çünkü bu felaketlerin ardı arkasının kesilmeyeceğini ama hiçbir şeyin değişmeyeceğini biliyordum. Ardından, on yıl önce, 24 Nisan’da, her şeyin değişme ihtimali doğdu. Tekstil sektörü tarihinin en büyük felaketini gördü: Bangladeş’in başkentinde sekiz katlı bir bina olan Rana Plaza çöktü, 1.130’dan fazla kişi hayatını kaybetti, 2.500’den fazla kişi yaralandı veya kalıcı olarak sakatlandı.
Fabrika yönetimi 23 Nisan’da binanın yıkılacağını biliyordu. Hatta bir televizyon ekibi bunu filmleştirmişti. Yine de 24 Nisan’da işçiler işe gitmek zorundaydı.
Bir işçinin ifadesine göre, binadaki bir tekstil şirketi olan Ether Tex, o gün gelmeyen işçileri bir aylık maaşlarını kesmekle tehdit etmişti. İşçiler, işlerinin mi yoksa hayatlarının mı daha önemli olduğunu sorguladıkları için kim bilir daha kaç tehdit ve tacize maruz bırakılmıştı. Şüphesiz ki çok…
Tekstil İmalatçıları Derneği, o sırada binada üç binden fazla işçi olduğunu kabul etti. Ağır dizel jeneratörler sabah saat yaklaşık 9’da çalışmaya başladığında binanın nihai çöküşünü tetiklediler.

Bangladeşli sivil gönüllüler, 24 Nisan 2013’te Dhaka’nın eteklerindeki Savar’da Rana Plaza giysi binasının çökmesinin ardından kurtarma çalışmalarına yardım ediyor. (Munir Uz Zaman / AFP via Getty Images) Rana Plaza, 1911’de New York City’de yer alan Manhattan’daki bir fabrikada 146 tekstil işçisinin hayatını kaybettiği Triangle Gömlek Fabrikası yangınından bile çok daha korkunçtu. Bir anda tüm dünya gözünü tekstil sektörüne dikti. Avrupa, Amerika Birleşik Devletleri ve Küresel Kuzey’in farklı bölgelerindeki insanlar Bangladeş ve diğer yerlerdeki tekstil sektörünün sağlık ve güvenlik sorunlarıyla dolu olduğunu idrak ettiler. Ve Bangladeşliler, bina sahibi Sohel Rana’nın hesap vermesi gerektiğini hemen fark etti.
Rana, yapay bir göletin üstüne yapılacak bina inşaatı için izin almıştı. İzin belgesinin üzerine yasadışı olarak üç kat daha inşa etti ve ticari kullanım için inşa edilmiş bir binada endüstriyel faaliyetlere izin verdi. Üstüne üstlük, halka, tekstil fabrikası yöneticilerine ve işçilere binanın güvenli olduğu konusunda güvence verdi.
Yaralıların ve ölenlerin yakınları, işçiler ve Bangladeş’teki bazı politikacılar ülkedeki güçlü tekstil üreticilerinin ticari birliğinden acilen hesap sorulması çağrısında bulundu. Ancak, Bangladeş, Vietnam, Türkiye gibi ülkelerde bir giysiden kazanılan paranın çoğu, bırakın fabrikaların bulunduğu binanın sahibini ne onu yapan işçilere ne de fabrika sahibine gidiyor. Aksine, Walmart ve Zara gibi Küresel Kuzey’deki üretim ve perakende markalarının ezici bir hakimiyeti altında. Örneğin, Walmart’ın 2021’deki kazancı, o yıl Bangladeş’in tüm GSYİH’sinden neredeyse yüzde 40 daha fazlaydı. Bu durum, Walmart’a fason üreticilerin üzerinde fiyat baskısı oluşturmasına yol vererek ve üretimi başka bir yere taşıyabilme gücünün verdiği giderek büyüyen üstü kapalı tehdit ile sektördeki gücün büyük kısmını veriyor. Karşılığında, fason üreticiler, çoğunluğu kadın olan işçilerini düşük ücretlere, uzun çalışma saatlerine, taciz ve saldırılara razı etmeye zorluyor.
1990’lardan bu yana Amerika Birleşik Devletleri’ndeki atölye karşıtı hareket (anti-sweatshop movement), (fason üretim yaptıran-ç.n.) büyük markaları, işçilerin üretim yaptıkları koşulların sorumluluğunu almaya zorladı. Yıllar boyunca, bazı ağırdan giden değişikliklere rağmen, üreticiler ve perakendeciler geri adım atmayı reddettiler.

Rana Plaza’dan sonra bu önemli ölçüde değişti. Değişmek zorundaydı çünkü çok büyük boyutta bir felaket halkın dikkatini çok fazla çekiyordu. Esasen, dünya da “Daha fazla Rana Plaza’ya hayır!” demişti. Tekstil endüstrisini oluşturan daralan piramidin tepesindeki markaları ve perakendecileri birbiriyle ilişkilendirmek için yıllarca süren kampanyalar sonunda meyvesini vermeye başladı. İnsanlar sorumluları aramaya başladığında; Benetton, Zara, Children’s Place, Primark ve Walmart gibi isimlerin, binadaki çok sayıda tekstil fabrikasından tedarik yapan birçok markadan bazıları olduğu ortaya çıktı. Artık fabrikaların veya üretim sürecinin biçimsel olarak yasal mülkiyetinden kaçınarak suçlarını örtbas edemezlerdi.
Bundan sonra olanlar da bu hikayedeki facianın bir parçası. Rana Plaza’dan sonra iki hafta içinde, hükümet dışı uluslararası örgütler, Küresel Kuzey markalarının temsilcileri ve Bangladeşli sendikalar, Bangladeş’te Bina ve Yangın Güvenliği Anlaşması’nı hazırlamak için bir araya geldiler. Önceki yıllarda geliştirilen mevcut bir modeli temel alarak, bu anlaşmayla daha güvenli fabrika koşulları sağlamak için iki yüze yakın markayı yasal olarak bağlayıcı bir sisteme oturttular. Artık birçok marka, Rana Plaza gibi fabrika felaketlerinden dava edilebilecekti. Anlaşma, ilk beş yıllık çalışması sırasında daha güvenli koşullar sağladı. Kurum, bağımsız teftişlerle iş birliğine hazır fabrikalar için bir düzeltme mekanizması, istemeyenler için bir kara liste ve uluslararası markaların sorumlu olduğu yasal olarak bağlayıcı bir sözleşme sağladı. Mayıs 2021 itibariyle 1,8 milyondan fazla işçiyi iş yeri güvenliği konusunda bilgilendirdi ve 1.600’den fazla fabrikayı denetledi.
Anlaşmanın samimi ama sert eleştirmenleri, onun yangınları ve diğer bina güvenliği sorunlarını önleyerek birçok hayat kurtardığını kabul ediyor.
Anlaşmanın sorumluları, anlaşmanın ücretler ve sendika örgütlenmesi gibi konulara odaklanmaması gibi eleştirilere yavaş yavaş ve sınırlı da olsa yanıt vermeye başladılar. Ve anlaşmanın odak noktası ne olursa olsun, dünyanın dört bir yanından pek çok gözün artık Bangladeş tekstil endüstrisinin üzerinde olduğu gerçeği, 2013’ten önce oldukça zayıf olan bağımsız sendikacılığa daha fazla erişebilmenin önünü açtı.

2012’de Bangladeş’te bir sendikalaşmış fabrika vardı; Rana Plaza’dan kısa bir süre sonraysa bu sayı doksan altı oldu. Bugün bu sayı 1.200 civarında ve bir sendika lideri, yaklaşık yüzünün iyi sendikalar olduğunu söylüyor.
Ancak tüm bu dikkat, Rana Plaza sonrası yeni siyasi gücün üstesinden gelebilecek ve sektörü dönüştürebilecek sürdürülebilir bir çözümün anahtarına çevrilmedi. 2018’e gelindiğinde, Bangladeş’in siyasi açıdan güçlü tekstil üreticileri anlaşmayı sona erdirmek için bir dava açtı ve anlaşma yavaş yavaş bozuldu.
Anlaşma küresel işyeri eşitsizliğinin arşa çıktığı koşullarda, örgütlü ve güçlü işçilere kendilerini sürekli olarak savunmaları için yeterli bir alan yaratmamış olması sebebiyle yalnızca dar amaçlar için geçici bir yönetişim çözümüydü. Ancak işçilerin sendikalar gibi kurumlar aracılığıyla örgütlenmesiyle gerçekleşebilecek türden bir değişim için kalıcı bir mekanizma değildi. Bangladeş’te sendikalar genişledi, ancak tekstil endüstrisi patronları üzerinde önemli bir kontrol mekanizması görevi görecek kadar ileri gidemedi.

Sonuç olarak, anlaşmanın etkisi ortadan kalktıktan sonra ne olacağına dair çok az fikir ve ondan da az taahhüt var gibi görünüyor. Rana Plaza’nın geçmişte kalmasıyla, tekstil üreticileri, uluslararası markalar ve perakendeciler artık çalışma koşullarını iyileştirmek için çok az baskıyla karşı karşıya kaldı.
Denemeden bilemeyiz. Bangladeş’te son beş yılda anlaşmanın gücünün azalmasıyla, Bangladeşli tekstil işçisi ölümleri şimdiden artmaya başladı. 2020 yılına kadar iş cinayetlerinin sayısı bire düşürüldü, ancak ertesi yıl anlaşmanın uygulanması yerel bir kuruma devredildikten sonra bu sayı tekrar on üçe çıktı. İş kazaları da arttı. Pandemi başladığında markalar tekstil siparişlerini anında keserek Bangladeş gibi tüm ülkeleri küresel ekonominin çıkarlarının insafına bıraktı. Konuştuğum tekstil sendikası liderlerine göre, Bangladeş’in tekstil sektöründeki sendikacılık, 2013’ten önceki baskılanmış durumuna geri dönüyor. Akademisyen ve film yapımcısı Chaumtoli Huq’un bana söylediği gibi, anlaşma, Bangladeş’teki işçi ve sendika gücünü önemli ölçüde artırmak için “kaybedilmiş bir fırsat”a dönüştü.
Üzücü bir şekilde başladığımız yere geri döndük. Şimdilik Bangladeş fabrikaları daha güvenli. Ama o fabrikalarda sendikalaşmak neredeyse her zamanki kadar zor. Bangladeş, faciadan bu yana daha da zenginleşti, ancak ülke, Birleşmiş Milletler İnsani Gelişme Endeksi’nde 191 ülke arasında 129. sırada yer alıyor. Bu durum tekstil işçilerinin örgütlü isyanı olmadığı sürece devam edecektir. Bununla birlikte, Rana Plaza halkın hafızasından silinirken, bu 1.130’dan fazla ölüm, Bangladeş dışındaki dünya tarafından neredeyse unutulmuş gibi görünüyor.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir