#Korona Günlerinde Dizi | The Handmaid’s Tale

Feminist yazar, Margaret Atwood’un aynı adlı romanından uyarlanan dizi, Amerika Birleşik Devletleri’nin parçası olan Gilead distopyasındaki kadınların hayatlarının nasıl ablukaya alındığını, totaliter toplum hayatını, emperyalizmi, din tüccarlığını konu ediniyor. İzlediğimiz bu öykü, dinin toplumlara yaptığı şeyi, kontrol üzerine dayalı bir dini, tasvir ediyor, benliğin maneviyatını değil.

Ancak dizide işlenen yalnızca kadın hakları ve feminizm hakkındaki ilginç karakter çalışması değil, “muhalifler”in bakış açısı da sergilenip işlenmekte. Bu şekilde yazar, dünyayı şekillendiren diğer dini fanatiklere ve neye inandıklarının farkında olmayanlara dikkat çekiyor.

KONU

 Bu distopya, isimleri bile elinden alınan kadınların zorunlu temel ihtiyaçları dışında bütün haklarından mahrum bırakıldığı  ve sadece doğurganlıklarından faydalanıldığı, aynı zamanda erkeklerin egemen olduğu muhafazakar bir toplumu işlemektedir.

Radikal bir dini grup, ABD Hükümeti’ni sahte bir terör saldırısı ile ele geçirir ve mevcut iktidara sahip olur. Dünyadaki doğum oranları yok denilecek kadar azalmıştır. Kadınların çoğunun doğurgan olmadığı bir dünyada, doğurgan olanlar alınıp üst sınıfa “Elmalar” adı altında sunulur. İşkencelerin bolca yaşandığı bu sunumda özel olarak beyinleri yıkanan, bu dünyada var olmalarında başka hiçbir amaçlarının olmadığına inandırılan ve verildikleri her aile için dünyaya çocuk getirme amacının dışında hiçbir eylemliliklerinin olamayacağı dikte edilir.

Dizinin Günümüze ile İlişkisi

 Margaret Atwood, bu distopyayı yaratırken “1980’lerdeki muhafazakâr kesimin gücü eline geçirirse nasıl bir dünya olurdu?” sorusundan yola çıkmıştır.

1985 yılında tasarlanmış bu dünyadaki bazı düşünceleri etrafımızda hala görüyor olmamız bizi bazı şeyleri sorgulamaya itiyor.

Dizide infertilite (doğurgan olmayan) kadınların suçlanması, onlara bu yüzden şiddet uygulanması ve erkeklerde hiçbir kusurun olmadığı(!) düşüncesi günümüzde hala hüküm sürmektedir.

Dizinin alt metni olarak kadının asıl işinin annelik olması ve başka işler yapmasının mantıksız karşılanması vurgulanmaktadır. Günümüzde kadın olmayı ev içine, kadını doğurganlığıyla anneliğe sıkıştıran patriarkal sistemin bekçileri ile dizideki ‘komutanllar’aynıdır!

 The Handmaid’s Tale’in bize en önemli öğretisi, hayatlarımıza müdahale eden, bedenimiz üzerinde tahakküm kurmaya çalışan sisteme karşı mücadele etmemiz gerekliliğidir. Şayet bizler mücadele etmezsek, gelecekte bizi bir distopya değil acımasız bir gerçeklik bekliyor olacaktır.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir