Saray Faşizminin Çöküşünü Üniversiteden Derinleştirmek

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 1 Ocak tarihinde Boğaziçi Üniversitesi ve 5 üniversiteye rektör ataması, 4 Ocak günü üniversite öğrencilerinin direnişiyle karşılaştı. 4 Ocak’ta Boğaziçi Üniversitesi’nin kapısına vurulan kelepçeyi kırıp atmak direnişin sembolü haline geldi. Direniş önce polis şiddeti, plastik mermi ve tazyikli su ile engellenmeye çalışıldı. Ardından, öğrenci hareketinin yükselmesine paralel olarak, ev baskınları, tutuklamalar, ev hapisleri geldi. 

Öğrenci gençlik hareketinin ilk başarısı kapıya vurulan kelepçeyi Saray Faşizminin bütün politikalarının bir imgesine dönüştürmek oldu. Bunu, direnişin cephesini sadece üniversitenin gündemini meşgul eden olaylardan, demokratik toplumsal ve siyasal muhalefetin bütün alanlarına genişletme cüretiyle yaptı.

Boğaziçi direnişi ile birlikte üniversitelilerin hedefe aldığı sadece Melih Bulu olmadı. Soma Katliamı’ndan Çorlu Tren Katliamı’na, Roboski Katliamı’ndan Haziran İsyanı’na kadar yakın dönemde mücadele hafızamızı oluşturan birçok konuya temas eden üniversiteliler, Kürt illerine atanan kayyumlarla üniversitelere atanan kayyumları ayrıştırmadan birlikte değerlendirerek karşılarına Saray faşizmini almışlardır.

Bu kapsayıcılık, Saray faşizminin yaşamış olduğu çoklu krizi derinleştirme potansiyelini açığa çıkardı. Sonuç olarak Boğaziçi Direnişi’nin hüviyeti Saray Faşizminin çöküşünü üniversiteden derinleştirme iradesidir. İrade kararlılıkla ayaktadır.

Saray Faşizminin Çoklu Krizi ve Boğaziçi Direnişi   

Neoliberal kapitalizmin gençliği kontrol altına almaya yönelik geliştirdiği korku temelli geleceksizleştirme stratejisi Saray Faşizminin pandemi dönemindeki acziyeti ile iyice zayıflamıştır. Faşizmin gençlik üzerinde, kimi zaman hegemonik politikalarla ama daha çok baskı yoluyla, kurmaya çalıştığı kontrol zeminini yitirmiştir. 

Pandemiyle katmerlenen ekonomik kriz binlerce yoksul ve işsiz yaratarak faşizmin tabanında ciddi gedikler açmıştır. Dış politikada Yeni Osmanlıcılık, İhvancılık hülyaları çökmüştür. Kürt Halkına yönelik inkar ve imha politikalarının bir halka diz çöktüremeyeceği bir kez daha gözler önündedir. Burjuva siyasal alan hızla parçalanmakta, egemenlerin gerilimli ve çelişkili birliğinin sürdürülmesi her geçen gün zorlaşmaktadır. Bütün bunlara Saray Faşizminin çoklu krizi diyoruz.

Faşizm bu çoklu krizi bütün kriz alanlarını tek bir merkeze bağlayarak idare etmeye çalışmaktadır. Türk Tipi Başkanlık dedikleri, o merkezin Saray’da somutlaşmasıdır. Krizi tek bir merkezden idare stratejisi, toplumsal alanların yukarıdan aşağıya kemikleşmiş bir yapıyla yönetilmesini zorunlu kılmaktadır. Baskı yukarıdan aşağıya kemikleştikçe, aşağıdaki en ufak bir sarsıntının yukarıya yani Saray’a etki etmesi imkânı doğmaktadır. Bu imkân aynı zamanda toplumsal olanın siyasallaştırılması için yeni güzergahların oluştuğu anlamına gelmektedir. 

Bu güzergahlardan biri, öğrenci gençlik hareketinin toplumsallaşması imkânı ile Saray Faşizmine siyasal karşı koyuşun iç içe geçmesidir. Boğaziçi direnişi bu güzergahın öğrenci gençlik tarafından kat edilmeye başlandığının açık bir örneğidir.

Olanaklar: Öğrenci Gençlik Hareketinin Yeniden İnşası

Boğaziçi Direnişi’nin hemen ardından birçok üniversitede öğrenci dayanışmaları kuruldu. Bu dayanışmalar öğrencilerin yan yana gelerek oluşturduğu, örgütlü öğrencilerin kolaylaştırıcı işlevleri sırtlandığı bir biçimde hayata geçirildi.

Merkezi bir kampanya olarak örülmesi planlanan fakat birçok yönüyle (şimdilik) hantal kalan “Bundan Sonrası Hepimizde” kampanyası ise dayanışmalar üzerinden pratiğe geçirilmeye çalışıldı.

Mevcut durum bize, öğrenci gençlik hareketinin ortak hareket etme kabiliyetini arttıracak, Saray Faşizminin çöküşünü üniversiteden derinleştirme iradesini icra edecek, kolektif bir önderliğe ihtiyacımız olduğunu işaret ediyor. Bu kolektif önderlik, öğrenci gençlik hareketinin öznel koşulları sebebiyle, herhangi bir öğrenci gençlik örgütünün tek başına yapabileceği bir önderlik biçimi değildir. Bu rüzgâr ancak kısır tartışmaları, aradaki tarihsel sürtüşmeleri ve geçmiş tartışmaları güncelin yakıcılığında rafa kaldırmış; “direniş büyürse herkes büyür” mantığını içselleştirmiş kadroların, kendi örgütsel inşa faaliyetlerini sürdürürken; bir yandan da siyasal süreçlere, dar örgütsel çıkarların ufkunu aşarak bakabilen kolektif merkezi inatla inşa etmesiyle göğüslenebilir. Bu zordur. Ancak bir örgütün kadrosu olmaktan Türkiye Devrimci Hareketinin kadrosu olmaya giden yol zorluklarla doludur.

Öğrenci gençlik hareketini dışarıya kadro çıkaracak bir mecra olarak ya da örgütlerin tabanlarını genişletmek için ilişkilendiği bir ağ olarak değil, gündelik hayatın çelişkileriyle yüz yüze gelinen ve bu çelişkileri politikleştirerek ‘hayatın kendisini siyaseten örgütleme’ iddiası olarak kavrayan devrimcilerin, ortaklığı “mücadele içinde inşa” anlayışıyla kurma çabasına girişmesi bahsedilen kolektif önderliğin yaratılmasında önemli bir eşiktir.

Bir Yol Haritası Taslağı

Faşizmin çoklu krizi, korku temelli neoliberal hegemonyanın kırılganlaşması bizleri yan yana gelmeye zorluyor. Boğaziçi direnişi öğrenci hareketinin yeniden inşa edilmesini işaret ediyor. Bu anlamda yan yana geliş koşulları ve anlayışı göstermek adına, bir yol haritası taslağı çıkarmak sağlıklı olacaktır.

  1. Eşit, özgür, demokratik, parasız, anadilde üniversite mücadelesini büyütmeyi hedefleyen, bunun için elini taşın altına koymaya hazır herkes ile (birey, örgüt, topluluk vs.) ayrım yapmadan ön görüşmeler yapılmalı. Günün tarihsel görevini -kelepçeleri kırmak- birlikte inşa samimiyetini örgütlemek, herkesi yapıcı, birbirini destekleyen bir hareket tarzına kanalize etmek gerekmektedir. Mücadelenin öznelerinin arasında daha önceden oluşmuş bütün bariyerleri dinamitleyecek bir ruh haliyle donanmak her şeyden daha önemlidir.
  2. Günün öncülük görevi, öğrenci hareketi içindeki bireylerin ya da örgütlerin tekil öncülüğü değil, öğrenci hareketinin bütününe örgütlü zemin kazandırma ve siyasal yön verme görevidir. Öncülük,  öğrenci gençlik hareketinin toplumsallaşması imkânı ile Saray Faşizmine siyasal karşı koyuşun iç içe geçmesi tahliline uygun hareket tarzını, kendi dışına da taşıyabilme becerisidir.
  3. Haziran İsyanı’nda tepe noktasını gördüğümüz, yaratıcı, sekterlikten uzak, her türlü araç ve imkânı değerlendirmeyi bilen, üniversiteli olmanın kendisini siyasal bir hüviyete kavuşturmayı hedefleyen bir tarza ihtiyacımız olduğu açıktır.
  4. Devamlılık esas politik sorunlardan biridir. Bütün üniversitelerde var olan dinamiklerin devamlılığını sağlayabilecek araçları kolektif biçimde oluşturmak gerekmektedir. Anlamlı olduğu düşünülen bütün çalışmalara “o örgütün, bu örgütün işi” demeden, aksine çalışmayı yapan arkadaşların büyümesini, kendi büyümesinin ön şartı olarak gören bir davranış tarzı devamlılık sorununu çözecek adımlardan biridir.
  5. Devamlılığın bir adım ötesi kalıcılıktır. Boğaziçi direnişi ile ortaya çıkan “üniversite dayanışmaları” bu dönemin ihtiyaçlarından doğan, kolektif örgütlenme zeminleridir. Bu zeminlerin gitgide bir ortak önderlik merkezleri olarak inşa edilmesi, acil görevlerimizden biridir. Bu zeminlerin ortak önderlik merkezlerine dönüşmesi ve  kalıcılaşması, öğrenci gençlik hareketinin Saray faşizmine karşı yürüttüğü anti-faşist mücadelenin seyrini belirleyebilecek önemdedir.

Şu sözlerle bitiriyoruz: “Bundan Sonrası Hepimizde!”

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir