Öğrenci Faaliyeti yazıları | Neoliberalizm ve Üniversiteler: İYTE Örneği

Bir Öğrenci Fabrikası: İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü

1992 yılında yerelin milletvekillerinin verdiği bir önergeyle İzmir’de İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü (İYTE) kuruldu ve o yıl hizmet vermeye başladı. Eğitim vermeye ilk olarak 1994-1995 akademik yılında yüksek lisans programlarıyla başladı, 1998-1999 döneminde ise lisans programlarını başlattı. İlk kampüsü Urla’da 35.000 dönümlük araziye 132.000 m²’ye yakın kapalı alanla kuruldu. 2004 yılında Türkiye’nin dördüncüsü olarak İYTE kampüsü içinde Teknopark İzmir açıldı. Teknoparklar işlevsel ve biçimsel olarak -kanuna göre de, ‘’üniversiteler/araştırma kurumları ve sanayi kuruluşlarının aynı ortam içerisinde araştırma, geliştirme ve inovasyon çalışmalarını sürdürdükleri; birbirleri arasında bilgi ve teknoloji transferi gerçekleştirdikleri; akademik, ekonomik ve sosyal yapının bütünleştiği organize araştırma ve iş geliştirme ekosistemleri.’’ ¹ Teknopark bünyesinde faaliyetlerini yürüten şirketler, kampüsün içinde küçük üretim merkezlerine sahip. Bunların büyüklüğü şirkete göre değişse de temelde ufak fabrikalar. Asıl kritik olansa bu şirketlerin; üniversitelileri ‘’staj programları’’yla, şartlı burs teklifleriyle gelecek kendi bünyelerine katmaya çalışmaları. Yalnızca akademik başarı ve kariyerizm odaklı bu sistem üniversitelileri sosyalleşmekten, farklı bakış açıları [1]kazanmaktan, farkı şeyler izlemekten ve okumaktan, sorgulamaktan ve düşünmekten uzaklaştıran; tek gayesi ve ‘şansı’ bulunduğu alanda kendisini sözde destekleyen ve mezun olunca iş garantisi veren bu şirketlere girmek olan kişiler haline getiriyor. Tahayyülümüzdeki üniversitenin yamacından bile geçmeyen ama adına üniversite dediğimiz bu çatı aslında baktığımızda hem metayı hem de bu metanın kendisini üretecek işçiyi de üreten bir fabrika.

İYTE Bize Ne Anlatıyor?

Elimizdeki bu örnek tam olarak bugünün üniversitelerinin ve üniversitelilerinin nasıl sisteme uygun hale getirilmeye ve sermaye-üniversite bağının nasıl kurulmaya çalışıldığının somut bir kanıtı. Tek örneği ve biçimi bu olmasa da -çünkü başka üniversitelerde yapılan yüzlerce kariyer günleri ve haftaları, ERASMUS programları da var- neoliberalizmin kendi devamlılığını ne şekilde sağladığının açık bir örneği. Sömürüye ve köleleştirmeye dayalı sistemin içinde üniversiteliler sermayenin kendi çarklarını döndürmesi için birer ‘piyon’. AKP iktidarının bugün üniversitelerin kapısına kelepçe vurmasının, yandaş kayyum rektörler atamasının, özgür ve demokratik üniversite talep eden üniversitelilere her fırsatta saldırmasının altında yatan sebebi de görüyoruz böylelikle. Sorgulayan, tartışan, yaşadığı toplumla bağ kurabilen üniversitelilerin önünü kesen; AKP iktidarı tarafından uygulanan geleceksizleştirme politikaları, bizi üniversiteyle memleketin bağını kurmaya itiyor.

Bugünün üniversitelisi, AKP iktidarının Saray faşizmiyle derinleştirdiği ekonomik kriz koşullarında okuyabilmek için gerçek bir yaşam mücadelesi vermek durumunda. Barınma, beslenme, sosyalleşme gibi temel ihtiyaçlarını karşılayabilmek için devlet tarafından verilen 850 liralık burs ya da krediyle -çoğunlukla krediyle- geçinmek zorunda. Son süreçte bunun imkansızlaşması üniversitelileri okurken çalışmaya itiyor. İşverenler tarafından ucuz iş gücü olarak sömürülmeye açık ve ilk örnekteki gibi kendisine muhtaç görülen üniversiteliler saatliği çok cüzi ücretlere çalışmak zorunda kalıyor. Tüm bunların yanında İYTE örneğinde gördüğümüz gibi üniversiteler aracılığıyla da sermayenin çarklarını döndürecek işçiler haline getiriliyorlar.

Tüm Bunlara Sözümüz Ne Olacak?

2021 yılının başında Boğaziçi direnişiyle alevlenen öğrenci gençlik hareketi, 2022 yılının başından itibaren gördüğümüz ve hala daha yükselen işçi hareketliliği, yine halkın sokaklarda ve meydanlarda yükselttiği geçinemiyoruz çığlığı AKP iktidarının üniversitelerde de uygulamaya çalıştığı neoliberal polikalarının ne derece çürümüş ve halk nezdinde meşruluğunu yitirmiş olduğunu gösteriyor. Fabrikalarda çalışan kol işçileri, depo işçileri, motokuryeler; sendikal hakları, insani çalışma koşulları, eşit işe eşit ücret talebi, saatlik ücretlerine zam talebi için patronlara karşı mücadele ediyor.

Yıllardır, düzeni değiştirme iradesine sahip en büyük güç olarak işçi sınıfı, emek mücadelesini büyütmek için 1 Mayıs’larda sokakları, meydanları dolduruyor. Türkiye tarihinde hep sindirilmeye ve bastırılmaya çalışılmış işçiler ve mücadeleleri toplumun her kesimiyle beraber sözünü alanlardan yine söyleyecek. Üniversiteliler de toplumla ve memleketle bağını kurma potansiyeline ve dinamizmine sahip özneler olarak, yaratılan bu sistemin birincil muhattaplarından. Hem metalaştırılan hem de metayı üretmesi ona dayatılan üniversitelilerin, her üniversiteyi de birer 1 Mayıs alanına çevirmesi bu koşullarda mümkün ve gerekli. Geleceğini bugünden kuran ve bugünün koşullarıyla geleceğini inşa eden öğrenci gençlik elbette ki kendisinin ve aynı dertlerle hemhal olduğu sıra arkadaşlarının da emeği ve geleceği için bu hikayeyi değiştirme iradesini ortaya koymalıdır. Sistemin sermaye ve kariyerizm odaklı safsatalarından kendini kopartıp üniversiteleri egemenlere karşı bir mücadele alanına çevirmelidir. Zira 1 Mayıs, 1880’lerde 8 saatlik insani çalışma koşulları talebinden taşmış, günün koşullarıyla kendini yenilemiş ve güncellemiştir. Bu haliyle de 1 Mayıs sözünün üniversiteler özelinde her alandan yükselmesi gereklidir.

Sonuç Yerine

İYTE örneğinde olduğu gibi kendisini yeniden üretme aracı olarak üniversiteleri ve üniversitelileri kullanan sermaye, üniversiteleri yalnızca burjuvaziye hizmet eden ve sermayedarlara kar sağlayan kurumlar haline getiriyor. Bu anlamıyla geleceğin işçisi olarak görülen üniversitelilerin okurken de bir işçiden neredeyse farkı kalmıyor. Gittikçe büyüyen bu proleterleşme dalgasını kırmak da mücadeleden ve neoliberal kapitalizme karşı sınıf bilinciyle hareket etmekten geçiyor. Bugünümüzü ve geleceğimizi dahi ‘’satın alan’’ sisteme karşı kendi geleceğimizi kendi hikayemizle yazmamız gerekiyor. 1 Mayıs alanı da bu doğrultuda sözümüzü söylemek için ilk elden en doğru mücadele alanı.

Neoliberalizmin dokunduğu her yeri ve her şeyi paraya çeviren ve bu parayla egemenlerin ceplerini doldurduğu; bunun sürdürücülüğünü de yine parayla yaptığı sömürü zinciri AKP iktidarı tarafından halkı bağlamış vaziyette. Ancak enkazı da gün geçtikçe belirginleşiyor, o zincir de kopacak. Sisteme karşı yükseltilen her ses o zincirin halkalarından birini kıracak.

1 Mayıs’ta emek ve gelecek mücadelesini meydanlardan, sokaklardan, fabrikalardan; üniversiteliler olarak da bizi geleceksizliğin kıyısına itenlere karşı üniversitelerden büyütmek artık elzemdir. Üniversitelerin sömürü zincirine birer halka üreten fabrikalar olmadığı yarınlarımızı bugünden kuracak, hikayeyi 1 Mayıs’ta beraber değiştireceğiz.


[1] https://www.startupnedir.com/teknopark-nedir/

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir