Öğrenci Gençlik Hareketi Üzerine Önermeler

“Olduğu yerde donup kalmış koşulları kendi ezgileri eşliğinde dans etmeye zorlamalıyız”
Karl Marx, Hegel’in Hukuk Felsefesi’nin Eleştirisi

Öğrenci gençlik hareketinin uzun geçmişi, bugünü kavramak ve geleceğe dair yapılacak hamlelerde bize çok büyük bir hafıza sunuyor. Kazdıkça, derinlerden çıkaracağımız teorik-pratik kazanımlar bugünü anlamakta kuşkusuz temel yardımcımız.

Öğrenci gençlik hareketinin tarihini, kırılma noktalarını, temel bakış açılarını öğrenmek, bilmek ciddi bir öneme sahip olsa da bugün eksik olan şey geçmişin bilgisiyle bugünün güncelliğini harmanlayarak yeni şeyler eylemektir.

“Dünle beraber gitti cancağızım/ne kadar söz varsa düne ait/şimdi yeni şeyler söylemek lazım”

Küçük Adımlar, Yeni Kanallar: Öğrenci Hareketinin Güncel Durumu

Türkiye’de öğrenci gençlik hareketi toplumsal çalkantıların yaşandığı tarihsel dönemeçlerde ciddi roller üstlenmiştir. Askeri faşist darbelerin balyozlarıyla dağıtılmış ya da ezilmiş olsa da günün koşullarına uygun siyasi çizgi ve eylem programlarıyla tekrar yeşermeyi başarmıştır.

2013 Haziran İsyanı ile birlikte yerleşik siyaseti sarsan etki, üniversiteye aynı oranda yansıtılamamış ve bu etki öğrenci gençlik hareketinin öznel krizlerini dağıtacak bir buz kırıcısına dönüştürülemeyerek, ciddi bir tarihsel imkan heba edilmiştir. Bu imkanın yitirilmesinde, öğrenci gençliğinin tanımlı, yerleşik, özgün bir mücadele ve güncel bir hareket tarzından yoksun oluşu etkili olmuştur. Denilebilir ki, öğrenci gençlik hareketi cumhuriyet tarihinin en büyük isyanlarından bir tanesine hazırlıksız yakalanmıştır.

Haziran İsyanı’nın ardından etki-tepki denklemine dayanan ve genellikle seçimlerin ardından yaşanan toplumsal hareketler, ‘Yeni bir gezi geliyor’ retoriği çerçevesinde ilerlemiş sonrasında da dişe dokunur bir yere evrilmeden sönümlenmiştir. Walter Benjamin’in ünlü ‘Tarih Kavramı Üzerine’ pasajında söylediği gibi “Geçmişi tarihsel olarak dile getirmek, o geçmişi ‘’gerçekte nasıl olduysa, öyle” bilmek değildir. Buna karşılık, bir tehlike anında parlayıverdiği konumuyla, bir anıyı ele geçirmek demektir.”[1] Öğrenci gençlik hareketi, iktidar sahipleri ve devlet açısından bir ‘tehlike’ anı söz konusu olduğunda ‘Haziran İsyanı’nın ‘anısını’ ele geçirerek geçmişe bağlı kalmaktadır.

Öğrenci gençlik hareketi açısından bugün yapılması gereken; bir sokak hareketliliği ile Haziran İsyanı arasında biçimsel anlamda bir benzerlik kurmaya zorlamak yerine Haziran İsyanı’nın oluşum koşullarını anlamak ve cumhuriyet tarihinin en büyük isyanının nasıl bir iktidarı dahi deviremediğinin, üniversitelere etki edemediğinin nedenlerinin saptanarak anlaşılmasıdır. Öğrenci gençlik hareketinin bu nedenleri anlamasının ardından kendi gündemini ilmek ilmek ördüğü ve bunu üniversiteliler başta olmak üzere toplumun tüm kesimlerine mal edebildiği bir mücadele hattını hayata geçirmesi gerekmektedir.

Güncel Mücadele Hattı Yaratmak: Doğru Bir Siyasi Çizgi

Günün koşullarına uygun, kapsayıcı, sırtını devrimci bir siyasallığa dayayan ve gücünü geniş bir toplumsallaşma stratejisinden alan devrimci bir öğrenci hareketinin varlığı doğru bir siyasi çizgi ile bütünleştirildiği zaman anlam kazanacaktır. Öğrenci gençlik hareketinde doğru bir siyasi çizginin belirlenmesi kuşkusuz öznelerin memleket ve dünya gündemine, edebiyata, sanata, teknolojik ve bilimsel gelişmelere hakim olması ve bunları Marksizm-Leninizm’in bilgisiyle yoğurduğu ölçüde gerçekleşecektir. Siyaseten gerçekleştirilecek bu teçhizatlandırma için gerekli araçların ve kısıtlı bir noktada kalmaması adına zeminlerin oluşturulması devrimci bir öğrenci hareketinin yükünün sırtlanılması hususunda ciddi bir gerekliliktir. Özneleştirme sürecinin temelindeki bu gereklilik bulunduğumuz alanlara kök salarak buralardan yeşerteceğimiz geniş ilişkilenmelerle(toplumsallaşma) mümkündür.

Yeni Bir Mücadele Tarzının İnşası: Toplumsallaşma

Neoliberal hegemonyanın korku temelli bir programla hayatımızın her alanına, kişiliklerimize saldırdığı bu dönemde Saray faşizmi ve devlet, üniversiteliler üzerinde ideolojik hegemonyasını tesis etmek için var gücüyle saldırı politikalarını hayata geçirmektedir. Toplumsal hareketlerin motor gücü durumunda olan ve sahip olduğu dinamizmi başka alanlara taşıma potansiyelinden ötürü öğrenci gençlik hareketi egemenlerin her dönem boyunca teslim almak ve etkisizleştirmek istediği kesimlerin başında gelmiştir. 1980 askeri faşist darbesiyle uygulamaya sokulan neoliberal politikaların uygulayıcısı Siyasal İslam’ın üniversitelerde organik bir gücü bulunmaması nedeniyle gerek faşist çeteleri gerekse polis-özel güvenlik iş birliğini kullanarak öğrenci gençliğin her türlü hareketine set çekmeye çalışmıştır. Bununla birlikte sürekli bir kontrol mekanizması olarak YÖK kurulmuştur.  

1980’den itibaren egemenler aynı araçları kullanmış olsa da öğrenci gençlik hareketi 80 sonrası dönemde üniversiteye ve memlekete bakış açısında yakaladığı doğru çizgi ile dönemin ablukasını kırmayı başarmış ve döneme kendi rengini verebilmiştir. Bu yetenek kuşkusuz, dönemin koşullarının anlaşılması ve günün koşullarına uygun mücadele pratiklerinin geliştirilmesi ile somutlanmıştır.

Tarihsel olarak zor dönemeçler, egemenlerin açık ve ağır baskısı kapsayıcı, kendine güvenen bir mücadele stratejisi ile aşılmıştır. Bugün öğrenci gençlik hareketinin yaşadığı kriz ise strateji üretememe krizinin kendisidir. Öğrenci Koordinasyonu’ndan bugüne teorik-pratik anlamda özgün bir sıçrayışın gerçekleşememesi en temelde bir strateji yoksunluğundan kaynaklanmaktadır. Bu yüzden, bugün yapılması gereken ayakları üzerine basan, siyasal konjonktürün tam anlamıyla okunup anlaşıldığını gösteren bir stratejinin bütün mücadele kanalları ile hayata geçirilmesidir. ‘Öğrenci Gençlik Hareketi Üzerine’ yazı dizisinde sıklıkla vurguladığımız gibi bugün ihtiyaç olan ve gerek zor, baskı günlerini gerekse öğrenci gençlik hareketinin öznel krizlerini aşacak olan strateji toplumsallaşma stratejisidir.

Eleştiri silahı, silahların eleştirisinin yerini kuşkusuz alamaz; maddi güç ancak maddi güçle yenilebilir, ama teori de yığınları sarar sarmaz maddi bir güç durumuna gelir[2] Teorinin kitleleri, üniversitelileri, sarması için sözümüzün karşılığı olması gerekmektedir. Bu karşılık, üniversiteli olmanın gereklerini yerine getirerek, en aşağıdan, sesi duyulmayanın sesi, yanı başımızda duran arkadaşımızla hemhal olarak gerçekleşecektir. Kuşkusuz bireyin kendisinin yapmadığı bir şeyi karşı taraftan istemesi abesle iştigaldir. Şöyle ki; “Yalnızca yolu yürüyen kişi, yolun neye hükmettiğini bilir.”[3]

Devrimci bir öğrenci hareketinin inşasına bu nokta temel alınarak başlanılmalıdır. Amfilerde, kampüslerde hemhal olduğumuz sıra arkadaşlarımızın ‘farklı yürüyen birileri var’ demesi, bu güveni siyasallaştırarak ilişkilenmenin niteliğine politik bir boyut kazandırmak asli sorumluluğumuz olmalıdır.

Öğrenci gençlik hareketinin bugün yaşadığı temel kriz, politik olarak derdini anlatamama, anlattığı derdini ise inandıramama krizidir. Neoliberal hegemonya ancak rekabetin karşısına yoldaşlığı, bencilliğin karşısına dayanışmayı koyarak kırılabilir. Bu muhteva kapsamında kurulacak ilişkiler var olanın reddedilmesi yönüyle hem sistemin eleştirisi olacak hem de sisteme alternatif sunacaktır. Unutulmamalıdır ki, “gelecek toplumun öncüleri olan devrimciler kitleleri, güzel yarınlar vaat ederek değil, yarınların ilişkilerini bugünkü mücadelenin içerisinde yaratarak mücadelenin kopmaz bir parçası haline getirebilirler.”[4]

Kısacası, geniş sosyal ağlarla ve pratiklerle bulunduğumuz her alanda kök salarak, bu köklerden güvene dayalı ilişkiler yeşerterek oluşturacağımız yan yana gelişlere politik bir karakter kazandırmak, yani toplumsallaşma stratejisini hayata geçirmek öğrenci gençlik hareketinin temel krizlerini aşmasının parolasıdır.

Bugün Yeni Bir ‘devrimci gençlik’ Yaratmak: Sıçramalar!

“Siyasetin” der Bensaid ve ekler, “kendi dili, dilbilgisi ve sözdizimi vardır. Kendi gizlilikleri ve sürçmeleri vardır.”[5] Siyasetin kendisine has söz dizimi kuşkusuz her dönem değişmektedir. Siyasetin her dönem değişen sürçmelerini ciddi anlamda hesaplayabilen ve dilbilgisine hakim olan öğrenci gençlik hareketleri döneme rengini verebilmiş ve ön açıcı bir hamle olarak kırılmalar yaratabilmiştir.

Nurdan Gürbilek, “1980’lerin Kültürel İklimi” denemesinde 80’lerin belirgin özelliklerinden bahsederken ‘geçmiş’ der, ‘bugüne olan uzaklığıyla beliren tarihsel bir ortam ya da iklim değil, bugünün ihtiyaçları ve fantezilerini uyaran bir imgeydi artık; dolayısıyla da tüketilebilirdi.’[6] Öğrenci gençlik hareketi tarihinde yaşanan kırılmalara böyle bir ‘imge’ anlayışıyla bakmak, bu tarihsel kırılmaları nesneleştirerek tüketecektir. Öğrenci gençlik hareketinin bugün, tarihsel bir ortam ve niteliksel olarak geçmişi aşması, sıçrama yaratması için özgün teorik-pratikler gerçekleştirmelidir. Geçmişin tekrarına düşen değil geçmişi, bugünü anlamlandırmak ve geleceğe gerçekçi bir öngörüyle bakmak için, bir hafıza olarak kullanmak öğrenci gençlik hareketinin yapması gerekendir. Geçmişle kurulan bu ilişki ‘geçmişteki umut kıvılcımlarını alevlendirme yetisine sahiptir.’[7]

Öğrenci gençlik hareketinin kırılmaları tek kelime ile özetlenmek istense kuşkusuz bu sözcük ‘itiraz’ olurdu. Yerleşik olana, tabulaştırmalara, basma kalıpçılığa itiraz… Bugün küçük harflerle bir ‘devrimci gençlik’ yaratmak istiyorsak tarihimizi özetleyen sözcüğe kulak vermemiz gerekiyor. Öğrenci gençlik hareketinin öznel krizlerinin aşılmasındaki temel nokta kangren olmuş krizleri çözmekten geçiyor.

Geçmiş yanı başımızda duruyor kuşkusuz. Onu nasıl kullanacağımızın cevapları çeşit çeşit olabilir. Fakat geçmiştekilerin o dönemin geçmişlerini aştığı için bugün adlarından bahsedildiğini hatırlatmak gerekiyor. Bir hareket tarzı, bir yöntem bırakacaksak geleceğe ilk başta kendi geçmişimizi aşmalı, yeni şeyler bırakmalıyız yarınlara!

Kavramsal hokus-pokuslar ya da Yeni İsim Furyası

Türkiye Devrimci Hareketi’nde de öğrenci gençlik hareketinde de her gün yeni isimler, kendisini kavramsal olarak başka türlü ifade eden yapılarla karşılaşıyoruz. Bu yapılarla ilgili yaratılan rüzgar ve ya bu yapıların yarattığı rüzgar ilk etapta oldukça kuvvetli görünse de süreklilik göstermeyerek rüzgar yerini sessizliğe bırakıyor. Bu noktada artık bir yeri olmayan, öğrenci gençlik hareketi tarihi ile sabitlenmiş olan fakat daha da ileri maalesef gidemediğimiz biçimsel tartışmalara dönmek durumunda kalıyoruz. Sıklıkla tekrarladığımız biçimsel tartışmaları bu konu vesilesiyle bir kez daha tekrar etmeyi gerekli görüyoruz.

En baştan belirtelim: Öğrenci gençlik hareketinde kavramsal hokus pokusların, en yeni isim bizim olacak yarışlarının bir karşılığı yok. Bütün mesele güç olabilmekte! Siyasetin temel kuralı olan ‘nesnel koşulları değiştiren güç ilişkileridir’ maddesi üniversite siyaseti için de geçerlidir.

Son 16 yılda koşullar değişmiş ve bir hayli sertleşmiş olabilir, bugün için bu doğrudur fakat buna karşılık alınacak pozisyon yeni bir isim, yeni bir biçim denemesi değil ayakları yere basan bir öğrenci gençlik hareketinin inşasına girişmektir. Öğrenci Faaliyeti olarak en başından beri tekrarladığımız üzere toplumsallaşma stratejisinin önemi ve karşılığı buralarda aranmalıdır.

Sonuç Yerine

Her dönem olduğu gibi içinde bulunduğumuz döneminde kendine özgü koşulları, kendi denklemleri vardır. Öğrenci gençlik hareketi olarak alışılmış bir taklitçilikle değil güncelin içinde devinecek bir politik hat çerçevesinde öğrenci hareketine devrimci kimliğini geri kazandıracak hamleler yapmak elzemdir.

Her dönemin değişmeyen parolası, bugün bir sorumluluk olarak önümüzde durmaktadır: Hazırlıklı ol! Doğacak yeni bir hareketliliğe, öngörülebilir yükselişlere hazırlıklı olmak ancak bugünden mümkündür. Yarına bırakmadan, her gün tekrar tekrar hazırlıklarımızı yapmalı ve adım adım büyük bir harekete doğru ilerlemeliyiz.

Toplumsallaşma stratejisini bulunduğumuz her alanda hayata geçirecek pratikleri var ederek, teorik altyapımızı bu çerçeve de şekillendirmeliyiz.

İhtiyacımız olan yeni isimler, kavramsal hokus pokuslar yapmak değil bir güç odağı haline gelmenin yollarını açmaktır. Bu yeni yollar da kuşkusuz toplumsallaşma stratejisinden ayrı açılmayacaktır.

Tarihsel olarak bakıldığında da öğrenci gençlik hareketinin yükseliş dönemleri yeni isimlerle değil süreklilik arz eden, üniversiteye kafa yoran, üniversitenin her yerine yayılan ilişki ağlarını harekete geçirebilme kapasitesi olan hareketlerin yükseliş dönemleriyle paralellik göstermiştir.

Karl Marx’ın müthiş sözünü parolamız belirleyebiliriz: “Olduğu yerde donup kalmış koşulları kendi ezgileri eşliğinde dans etmeye zorlamalıyız!”


[1] Walter Benjamin, Pasajlar, Yapı Kredi Yayınları, 2002, s. 36-37.

[2] Karl Marx, Hegel’in Hukuk Felsefesinin Eleştirisi, Sol Yayınları, 1997, s. 201

[3] Walter Benjamin, Tek Yön, Yapı Kredi Yayınları, 2011, s. 17

[4] Devrimci Gençlik, Öncülük ve Siyasi Örgüt, Mart 1996

[5] Daniel Bensaid, Sıçramalar! Sıçramalar! Sıçramalar! , Yeniden Lenin, 2011, s. 179

[6] Nurdan Gürbilek, 1980’lerin Kültürel İklimi, Vitrinde Yaşamak, Metis 2001, s. 23

[7] Walter Benjamin, Son Bakışta Aşk, Metis Yayınları, 2012, s. 41-42

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir